Dünyayı sanata bezeyen Christo ve Jean Claude'dan
Central Park’a 7500 kapı
Muge Mengu - New York, Referans
New York’un orta yeri Central Park turuncu fistanlar giydi. İki asır önce tasarlanıp, içindeki her bir çimen yaprağına kadar yoktan var edilerek Manhattan Adası’nın göbeğine kondurulan parkın taştan yolları, bugünlerde Christo ve karısı Jean Claude’un rengi safrana çalan “Kapılar”ıyla donandı.
Parkta hava yağmurlu olduğundan gazetecilere ayrılmış bir karavanda söyleşi yaptığımız Christo ve Jean Claude New York’ta böyle bir proje gerçekleştirmeyi New York’un “yürüyen bir şehir” olması yüzünden istemiş. Yerden göğe kadar da haklılar. Burada bir yerden bir yere ulaşmak için en verimli yol yürüyüş. Parka, günün her saatinde farklı bir ışık, bir ruh katan “Kapılar”sa, hayatları “meşguliyet” üzerine kurulu New Yorklulara yüksek tempolarından bir anlık uzaklaşma şansı tanıyor. Pazar günü etkinliğin halka açıldığını duyduğu anda mıknatıs gibi parka çekilen yüz binlerce New Yorklu, sanatın ilahi gücünün etkisi altında belki de ilk defa bir avarelik molası vermiş oldu.
Kimilerine göre şehre ve parka inatçı bir sanatçı karıkoca tarafından bir müdahale olarak gerçekleşen etkinliği, çoğu New Yorklu bağrına bastı. Parkın içinde birbiri ardına açılan kapılar, hayata yeni gözlerle bakma şansı sundu. Altın kapıların altında parkı boydan boya arşınlayan New Yorklular, kah yağmur altında elele gezerek romantizmin doruğuna vardı, kah gurup vaktinde şehre bir parktan bakan “rind”lere dönüştüler.
25 yıllık mücadele
Geçen pazar günü kapıların açılışını yapılan ve yüzbinlerce kişiyi tam 7500 kapının altından geçiren sanatçı ikiliyle elbette ki parkta görüştük. Onlar parka kapı dikmeyi daha 1975’lerde “kafaya koymuşlardı” ama tartışmasız her seferinde olduğu gibi bürokratik engeller, onları projeyi uygulamaktan yıllar yılı alıkoydu. Ancak Christo ve Jean Claude yılmadan park projesi üzeinde yoğunlaştı. Christo eskizler yaptı, tüm projelerinde olduğu gibi gerek ressamlık gerekse heykeltraşlık ve mimarlık yaptı. Parkı safran sarısı Japon Şinto tapınaklarınınkilere benzeyen kapılarla ve kumaşlarla bezeyerek projeyi temellendirdi. İkilinin hayallerini uygulamaya koymak için kapısını çalmadığı bürokrat kalmadı. Ta ki, hayranları Michael Bloomberg New York’a belediye başkanı oluncaya ve projeye onayı basıncaya kadar, Jean Claude “Biz hangi projeyi, nerede nasıl yapacağımıza hep kendimiz karar verdik. Sadece ne zaman yapacağımıza karar veremeyiz o kadar “ diyor. Christo, projenin gerçekleşmesini iyi ilişkilere değil tamamiyle şansa bağlıyor.
Belgeseli yirmi yıldır çekiliyor
Kapılar projesinin bir gün gerçekleşeceğine inancını yitirmeyen bir diğer ekipse ikilinin tüm işlerini belgeleyen, 1974’den bu yana parkı çekmeyi sürdüren efsanevi belgesel yönetmenleri Maysles biraderler oldu. Yıllarca süren çabayı yansıtan projenin belgeseli, son dönemde güvenli hale gelen parkın yakın tarihine de ışık tutacak. Elbette işin bir de teknik bölümünü atlamadan geçemeyiz. Çünkü kapılar için yüz bin metre kare kumaş biçildi, safran rengine boyandı, Eyfel Kulesi’nin üçte ikisi kadar çelik döküldü. Bu hummalı çalışmalardan habersiz bir çok New Yorklu bir sabah koşmaya geldikleri parkta 96 kilometreye yayılan göz kamaştırıcı bir cümbüşle karşılaştı.
Kapıların tasarımına ve yerleşimine dikkat çeken Christo ”Bu park Frederick Law Olmstad tarafından tasarlanmış. Biz bu plana saygı gösterdik. Ama projemiz tamamiyle bağımsız. Monet’nin bir katedrali once sarı, sonra pembe, sonra mavi boyamasını düşünün. Bu da öyle, tamamiyle bize ait sanatsal bir yorum” diyor. Kapıları daha çok kendi halinde ağaçların bulunduğu sıradan alanlara dikkat çekmek için yerleştirdiğini söyleyen Christo, “Kapılar kimi yerde alanı genişletiyor, kimi yerde ise mahremiyet yaratıyor.'' diyor.
21 Milyon dolar harcandı
Projenin, tamamı karı koca tarafından karşılanan 21 milyon dolarlık maliyeti New Yorkluların diline dolanmış durumda. Parkı ilk gün ziyaret eden 450 bin New Yorklu, parkın keyfini çıkardıktan sonra projeyi aşırı müsriflik olarak niteleyerek aç insanları hatırlamadan geçemedi.
Ama ikili, bu parayı toplum için değil sanat için, daha doğrusu kendi sanatsal gayelerini gerçekleştirmek için son kuruşuna kadar harcamaları gerektiğini belirtiyor. “Sanat sonsuz özgürlük demek, özgürlük için de bu parayı harcamak gerek” diyor. Projede yüzlerce insan ödenekli olarak çalışıyor. “ Kimseyi gönüllü olarak çalıştırmıyoruz. Sırf çalışanlara her ay 550 bin dolar ödüyoruz” diyen Jean Claude. “Christo, gönüllüleri işten atamayız diyerek herkesi yövmiyeyle çalıştırıyor” diyerek espri yapıyor. 21 milyonun son iki buçuk yılda harcandığını söyleyen Jean Claude “Projenin maliyeti her ay değişiyor. Bir ay önce 20 milyondu, bu ay 21, gelecek ayı düşünmek istemiyorum bile” diyor.
Bu değirmenin suyu ise, Christo’nun sanatsal çizimlerinden ve Jean Claude’un ticari becerisinden geliyor. “Biz projeleri gerçekleştirmeden önce sergiler düzenliyoruz. Eskizler koleksiyon değeri taşıyor, bunları satarak gelir sağlıyoruz. Elimizde hala eski bütün projelerimizden eskizler var. Projelerde kullanılmış halatlar, kasnaklar, kumaş parçaları var. Bir de gençken o kadar meşhur değildik. O zaman insanlar bazı kaplanmış objeleri önemsemedi almadı. İyi de oldu, bu sayede değerleri katlanarak arttı. Şimdi çok daha fazla gelir getiriyorlar” diyor.
Günler süren tantana ise kelebek ömürlü... Muazzam boyuttaki proje Şubat’ın 27’sinde yerle bir olacak. Christo bunun nedenini, estetik tercihlere bağlıyor. “İnsanların sanattan beklentilerini değiştirmek istiyoruz. Projenin geçiciliği, sanatın ölümsüzlüğünü sorguluyor. Sanat kalıcı mıdır? Böyle sananlar saflık yapıyor. Gitmek kalmaktan daha büyük bir cesaret. Bütün projelerimiz içlerinde bir parça gidiciliği taşıyor. Kapılar da öyle, on beş gün orada kalacaklarını bilmek, içimizde bir acele etme, şu anın tadını çıkarma, hiçbir şey kaçırmama hissi uyandırıyor. Çünkü önünde sonunda hiçbir şey kalıcı değil.” Projelerinde kumaş kullanmalarını, göçebelerin çadırlarına ya da otağlara benzeten Christo’ya gore, nerede akşam orada sabah bir göçebe ruhu en iyi şekilde yansıtan ve dünyanın geçiciliğine en iyi metafor, kumaşların ta kendisi. Jean Claude “Bu dünyada geçicilikten sanat da nasibini alıyor. Sanatı bir gökkuşağına bakar gibi izlemek gerek” diyor. Çiftin son projesi ise, Arkansas Nehri’nin üzerine transparan paneller yerleştirerek yapacakları, “Nehrin Üstünde” olacak.
Ama ikili, bu parayı toplum için değil sanat için, daha doğrusu kendi sanatsal gayelerini gerçekleştirmek için son kuruşuna kadar harcamaları gerektiğini belirtiyor. “Sanat sonsuz özgürlük demek, özgürlük için de bu parayı harcamak gerek” diyor. Projede yüzlerce insan ödenekli olarak çalışıyor. “ Kimseyi gönüllü olarak çalıştırmıyoruz. Sırf çalışanlara her ay 550 bin dolar ödüyoruz” diyen Jean Claude. “Christo, gönüllüleri işten atamayız diyerek herkesi yövmiyeyle çalıştırıyor” diyerek espri yapıyor. 21 milyonun son iki buçuk yılda harcandığını söyleyen Jean Claude “Projenin maliyeti her ay değişiyor. Bir ay önce 20 milyondu, bu ay 21, gelecek ayı düşünmek istemiyorum bile” diyor.
Bu değirmenin suyu ise, Christo’nun sanatsal çizimlerinden ve Jean Claude’un ticari becerisinden geliyor. “Biz projeleri gerçekleştirmeden önce sergiler düzenliyoruz. Eskizler koleksiyon değeri taşıyor, bunları satarak gelir sağlıyoruz. Elimizde hala eski bütün projelerimizden eskizler var. Projelerde kullanılmış halatlar, kasnaklar, kumaş parçaları var. Bir de gençken o kadar meşhur değildik. O zaman insanlar bazı kaplanmış objeleri önemsemedi almadı. İyi de oldu, bu sayede değerleri katlanarak arttı. Şimdi çok daha fazla gelir getiriyorlar” diyor.
Günler süren tantana ise kelebek ömürlü... Muazzam boyuttaki proje Şubat’ın 27’sinde yerle bir olacak. Christo bunun nedenini, estetik tercihlere bağlıyor. “İnsanların sanattan beklentilerini değiştirmek istiyoruz. Projenin geçiciliği, sanatın ölümsüzlüğünü sorguluyor. Sanat kalıcı mıdır? Böyle sananlar saflık yapıyor. Gitmek kalmaktan daha büyük bir cesaret. Bütün projelerimiz içlerinde bir parça gidiciliği taşıyor. Kapılar da öyle, on beş gün orada kalacaklarını bilmek, içimizde bir acele etme, şu anın tadını çıkarma, hiçbir şey kaçırmama hissi uyandırıyor. Çünkü önünde sonunda hiçbir şey kalıcı değil.” Projelerinde kumaş kullanmalarını, göçebelerin çadırlarına ya da otağlara benzeten Christo’ya gore, nerede akşam orada sabah bir göçebe ruhu en iyi şekilde yansıtan ve dünyanın geçiciliğine en iyi metafor, kumaşların ta kendisi. Jean Claude “Bu dünyada geçicilikten sanat da nasibini alıyor. Sanatı bir gökkuşağına bakar gibi izlemek gerek” diyor. Çiftin son projesi ise, Arkansas Nehri’nin üzerine transparan paneller yerleştirerek yapacakları, “Nehrin Üstünde” olacak.